top of page

Anne Baba Çatışmalarının 8 Temel Nedeni

Çocuklarımızın hayata gelmelerinden sonra önceliklerimiz büyük ölçüde değişti. Onların sağlıklı, mutlu, başarılı, ruhen ve bedenen dengeli bireyler olmalarına adadık kendimizi. Onların sorumlulukları, günlük hayatın koşuşturmaları, iş stresi gibi nedenlerle omuzlarımıza binen yük arttı. İyi anne babalar olmaya çalışırken de karı koca olmayı unuttuğumuz zamanlar oldu. Eşlerin birbirini anlaması, desteklemesi, sevgisini ve saygısını iletebilmesi, hayat arkadaşlığını sağlıklı yürütebilmesi; çocuğumuza gösterdiğimiz özen gibi emek harcanmasını gerektiriyor. Eşler arasında uyumu sağlamadan çocuklarımıza sağlıklı bir aile ortamı sunmamız mümkün değildir. Mutlu eş olmayı başararak, yeterli ebeveynlere dönüşebiliriz.

Şunu da biliyoruz ki hayat ailelere aşılması gereken güçlükler sunuyor. Bazı aileler bu güçlükleri beraberce aşabilirken bazı ailelerde bu güçlükler sorunlara dönüşüyor. Farkındalığımızı arttırıp çözüm önerileri bulmaya odaklanabilmemiz için, bu hafta güçlükleri sorunlara dönüştüren bazı hatalarımıza değinmek istiyorum. Yaşadığımız toplumumuzda ve aile yapımızda en çok yapılan hatalardan bazılarını şöyle sıralayabilirim.

Birbirimize zaman ayırmıyoruz. Birbirine zaman ayırmak maddi ögelere dayanan bir durum değildir. Aynı odada aynı koltukta otururken bile birbirine iki yabancı oluveriyoruz. Örneğin; çocuklarımızın görsel iletişim araçlarına düşkün olmalarına tepki gösterirken aynı hataları kendimiz de yapabiliyoruz. Çocukların olmadığı ortamda bile birbiriyle konuşamayan, enerjimizi ve ilgisini yanındakine veremeyen bireylere dönüşüyoruz. Televizyonu kapatmak, internetten veya cep telefonundan uzak durmak duygusal paylaşımların, sohbetin kapısını açarak adım atılmasını sağlayacaktır. iletişimimizi engelleyen araçların farkına vararak bunlara dair çözümler üretebilmek sorunların bir kısmının üstesinden gelebilmemizi sağlayacaktır.

Güçlüklerin üstesinden gelebilmek için probleme değil kişiliğe odaklanıyoruz. “Sen zaten hep böylesin” bu sorunun başlangıç noktası. Söze böyle başladığımızda çözüm de bizden bir adım daha uzaklaşıyor. Çünkü kişiliğine dair saldırılarda bulunulan kişi savunmaya geçerek uzlaşmaya yanaşmayacaktır. Karşımızdaki kişi hep böyle davranabilir, hatta kişiliği de böyle olabilir. Sorunu kişiliğini düzeltmeye çalışarak çözmek imkânsıza yakın bir durum. Ancak kişiliğe değil davranışa odaklandığımızda çözüme yaklaşabiliriz.

Biriktirdiğimiz sorunları her tartışmada tekrar gündeme getiriyoruz. Mevcut sorun konuşulur veya tartışılırken daha önceden canımızı sıkan ve muhtemelen çözemediğimiz her şey tekrar ortaya dökülüyor ve adeta bir kartopunun gibi çığa dönüşmesi gibi yıkıcı etki yaratıyor. Eteğimizden dökülen ilk taştan sonra sakladığımız diğer taşlarımızda döküyoruz ortaya. Ve çoğu zamanda ilk taşın hangisi olduğunu bile hatırlayamıyoruz. Eğer sorunu çözmek istemiyorsak sürekli bunu yapabiliriz ama amacımız uzlaşmaksa geriye dönüşleri azaltmamız gerekiyor. Ve bu olumsuz duygularımızı saklamadan çözmeye çalışarak mümkün olabilir.

Sorunlarımızı ve çözümlerimizi kendi evimiz içinde değerlendirmekte güçlük çekiyoruz. Özellikle kök ailelerinden (yetiştirdiğimiz, evlenmeden önce yaşadığımız aileler) bağımsızlığını kazanamamış bireyler, yeni ailelerine de uyum sağlamakta güçlük çeker.. Ancak evlenmek suretiyle yeni bir aile içinde olduğumuz, bu yeni ailenin farklı dinamiklerinin olduğu da unutulmamalıdır. Bağımsız karar verebilme becerisi ve yeni oluşturduğu aileye uyum sağlamak ömür boyu süren gelişim görevlerinden birisidir aynı zamanda. Bazı durumlarda eş olarak değil de anne /babasının kızı/ oğlu olarak davrandığımız ve sorunlarımızı çözemediğimiz olur. Evlat kardeş rolümüzle eş rolümüzün sahneleri farklıdır. Kök ailelerimiz bizler için çok değerlidir görüşleri de çok faydalıdır elbette. Ancak evlilik içinde alınan kararlar ve atılan adımlarda eşimizle değil de kök ailemizle işbirliği ve uyum içindeysek derhal bu gidişe dur dememiz gerekir.

Biz olamıyoruz. Sağlıklı birlikteliklerde üç boyut olmalıdır. Sen, ben ve BİZ. Kişisel tercihlerimiz, istek ve ihtiyaçlarımız önemlidir. Bunlar giderilmediği takdirde kişisel tatminden uzaklaşıp mutsuz bireylere dönüşebiliriz. Ancak evlilik içinde sen, ben, biz kalıbı çok iyi dengelenmelidir. Özellikle çocuklarımızla ilgili durumlarda biz devreye girmelidir. Eşin tavır ve davranışları diğer eşi etkiliyorsa burada biz vardır. Bu yüzden “Sana neler oluyor” demek yerine “bize ne oluyor” diyebildiğimiz zaman olumlu bir adım atmış oluruz.

Sorunlarımızı nasıl çözeceğimizi bilmiyoruz. Çatışmalarımızı sağlıklı çözebilme becerisine sahip değil isek, çocuklarımıza sorunların nasıl çözülmeyeceğini öğrettiğimiz gibi travmalar yaşamalarına da neden oluyoruz. Hatta çocuklarımızın önünde girdiğimiz güç savaşını kaybetmek gururumuzun kırılmasına ve daha fazla saldırganlaşmamıza neden olabiliyor. Bu nedenle öncelikle çatışmalarımızı çözmeye yalnızken başlamak, problem çözme becerisi edindikten sonra bu becerimizle çocuklarımıza örnek olabilmemiz onların ruhsal gelişimine ve ileride sağlıklı ilişkiler geliştirebilmelerini sağlar.

Tartışmalarımızın uzlaşmak için olduğunu unutuyoruz. Güç sahibi olmak, kabullensin veya kabullenmesin her insanın doğasında vardır. Güç bazen para, bazen kariyer, bazen karar verme yetkisi olabilir. Güç cezbedicidir. Herkes imkânları doğrultusunda güç ister. Evlilikte de güçlü olan taraf olmak isteriz bazen. Tartışmalarda en son sözü söylemek, son noktayı koymak kısaca galip gelmek gayretiyle saldırırız. Tartılmalarımız güç savaşına dönüşür. Eğer galip gelemediğimizi hissedersek agresif tavırlarımız artar. Galip gelmişsek de hırsımız… Amacımız bizim kazandığımız ama rakibimizin kaybettiği bir sonuç olmamalı. Bizler rakip takım oyuncusu değil aynı takımın oyuncusuyuz. Bizim güç savaşına girmemiz evliliğe zarar verir. Evlilik eşit ve eş durumda olabildiğimizde sağlıklıdır. Her iki tarafında mutlu olacağı sonuca odaklanmak ve BİZ olduğumuzu unutmamak son derece önemlidir.

Eşimizin ne dediğine değil neden demiş olabileceğine odaklanıyoruz. Eşler arasında yaşanıla en büyük sorunlardan biriside eşimizin söylediklerinin altındaki anlamları bulmaya çalışmaktan kaynaklanıyor. Sözcükleri yorumlama isteğimiz nedeniyle asıl anlamları kaçırmaya başlıyoruz. “Yemek çok güzel olmuş ellerine sağlık” sözcüğü bile “acaba neden dedi, ne ima etmeye çalışıyor, bundan öncekiler kötüydü herhalde” gibi düşünce balonlarına neden oluyor. Ve yeni tartışmaların fitili ateşleniveriyor. Sadece içten bir “afiyet olsun” sözü yeterliyken olayları içinden çıkılmaz bir hale getiriveriyoruz. Ve maalesef bu yorumlarımız ve endişelerimiz çoğunlukla doğru yorumlar olmuyor


Featued Posts 
Recent Posts 
Find Me On
  • Facebook Long Shadow
  • Twitter Long Shadow
  • YouTube Long Shadow
  • Instagram Long Shadow
Other Favotite PR Blogs
Serach By Tags
Henüz etiket yok.
bottom of page